7571 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA
VE 631 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
25.12.2025 gün ve 33118 sayılı Remi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu Kanun ile yapılan değişikliklerden Önalım Davaları,
Tasarrufun İptali Davaları ile İhalenin Feshi Davalarını ilgilendirenler
hakkında aşağıda açıklama yapılmıştır.
I.
7571 SAYILI KANUNLA ÖNALIM HAKKI İLE İLGİLİ YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER
7571 sayılı
Kanun ile Türk Medeni Kanunu’nun önalım hakkını düzenleyen maddelerinde bazı
değişiklikler yapılmıştır. Buna göre;
1.Kanunun 35. maddesiyle 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 733. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Değişiklik önalım hakkının kullanılma
süresine ve kullanılamayacak satışlara ilişkindir.
Değişiklik
şöyledir:
“MADDE 35- 22/11/2001 tarihli
ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 733’üncü maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde ve dördüncü fıkrasında yer alan “iki yıl” ibaresi “bir yıl”
şeklinde değiştirilmiştir.
“8/9/1983 tarihli
ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında yapılan satışlar ile cebrî
artırmayla satışlarda önalım hakkı kullanılamaz.”
Yapılan bu değişikliklerle önalım
kullanılması için açılması gereken önalım davasının hak düşürücü süresi
değiştirilmiştir. Buna göre önalım davasının, satışın noter aracılığı ile
paydaşa bildirilmesinden itibaren 3 ay
ve her halükârda satıştan itibaren bir yıl içinde açılması gerekecektir. Daha önce
azami dava açma süresi iki yıl iken bu süre bir yıla düşürülmüştür. Üç aylık
süre yönünden ise herhangi bir değişiklik yoktur.
Yine 15.3.1940 gün ve 57/17 sayılı İBK
gereğince Devlet İhale Kanunu’na göre yapılan satışlarda önalım hakkının
kullanılması mümkün iken, yapılan değişiklikle 2888 sayılı Devlet İhale Kanunu
kapsamında yapılan satışlar hakkında önalım davası açılamayacağı kuralı getirilmiştir.
Buna göre artık 2888 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında yapılan satışlar
hakkında önalım davası açılması mümkün olmayacaktır. Cebri satışlarda önalım
hakkının kullanılamayacağına ilişkin önceki kural ise aynen korunmuştur.
Mevcut değişikliğin değişiklikten önceki
satışlar ve davalar hakkında uygulanıp uygulanmayacağı hususunda ortaya çıkan tereddütlerin
önlenmesi için 7571 sayılı Kanunun 37. maddesiyle
düzenleme yapılmış ve 4721 sayılı TMK’ya bir geçici madde eklenmiştir. Yapılan
düzenleme Şöyledir:
“MADDE 37- 4721 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu maddeyi ihdas eden
Kanunla 4721 sayılı Kanunun 733’üncü maddesinde yapılan değişiklikler, bu
değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan satışlar
bakımından uygulanmaz. Bu satışlar bakımından değişiklikten önceki hükümlerin
uygulanmasına devam olunur.
(2) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 4721
sayılı Kanunun 734’üncü maddesinde yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin
yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar hakkında da uygulanır.”
Yapılan bu düzenleme ile önalım hakkının
kullanılması için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin 25.12.2025
tarihinden sonraki satışlar hakkında uygulanması, 15.12.2025 tarihinden önceki
satışlar için ise, değişiklikten önceki iki yıllık hak düşürücü sürenin
uygulanması esası kabul edilmiştir. Dolayısıyla 25.12.2025 tarihinden önceki
satışlar için yine 3 ay ve iki yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması söz
konusu olacaktır.
2.Kanunun 36. maddesiyle 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 734. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Değişiklik önalım davasında davacı
tarafından depo edilecek miktara ilişkindir. Değişiklik şöyledir:
“MADDE
36- 4721 sayılı Kanunun 734’üncü maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Dava
konusu payın rayiç bedeli hâkim tarafından gecikmeksizin belirlenir. Önalım
hakkı sahibi, belirlenen rayiç bedel ile alıcıya düşen tapu giderlerini
nemalandırılmak üzere hâkim tarafından belirlenen yere verilen kesin süre
içinde nakden yatırmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, verilen kesin süre içinde
yerine getirilmezse önalım hakkı sahibi adına payın tesciline karar verilemez.
Yatırılan bedel, hükmün kesinleşmesi üzerine nemalarıyla birlikte ilgilisine
ödenir.”
Yapılan bu değişiklikle önalım davasında
davanın kabulüne ve tescile karar verilmeden önce önalım davasının davacısı
tarafından depo edilmesi gereken paranın miktarı değiştirilmiştir. Daha önce
depo ettirilecek para miktarında tapuda gösterilen satış bedeli ve alıcıya
düşün tapu masrafları esas alınmaktayken, yapılan bu değişiklikle tapuda
gösterilen satış bedeli ve masrafların herhangi bir önemi kalmamıştır.
Yeni değişiklikle önalım bedeli olarak
depo ettirilecek miktar artık tapuda gösterilen satış bedeli ve alıcıya isabet eden
tapu masrafları miktarı değil, davaya konu payın rayiç değeri ile alıcıya düşen
tapu masrafları olacaktır.
Kanunda rayiç değerden söz edilmekle
birlikte hangi tarihteki rayiç bedelin dikkate alınacağına ilişkin hüküm
yoktur. Fakat hâkime rayiç bedeli gecikmeksizin tespit görevi verildiğinden,
buradan hareketle dava tarihindeki rayiç bedelin dikkate alınacağı söylenebilir.
Rayiç bedelin mahkemece tespitinde herhangi bir nedenle gecikme var ise, bu
takdirde keşif tarihindeki rayiç bedelin dikkate alınıp alınmayacağı da
yargısal uygulamalar sonucunda ortaya çıkacaktır.
Yapılan bu değişiklik önalım davalarında
yakınmalara neden olan, “tapuda gösterilen satış bedelinin gerçek satış
bedelinden daha fazla veya daha az olduğuna ilişkin itirazları ortadan
kaldıracağı ve bu yöndeki muvazaa iddialarına son vereceği gibi, satıştan uzun süre
sonra açılan davalardaki bedel tartışmalarına da son verecektir. Ne var ki, bu
değişikliğin alıcının zarar görmesini önleyecek nitelikte uygulanması gerekir.
Aksi halde düzenleme mülkiyet hakkının ihlaline yol açabilir. Bu nedenle özellikle
mahkemece tespit edilen rayiç bedelin tapuda gösterilen gerçek satış bedelinden
düşük belirlenmemesi gerekir. Önalım davasında davalı, tapuda gösterilen satış
bedelinin gerçek satış bedeli olduğunu ispat etmiş ise, artık rayiç bedelin bu
bedel olarak kabulü hak ihlalini ortadan kaldıracaktır.
Hemen belirtelim ki, depo ettirilecek
rayiç bedele ilişkin değişiklik, yukarıda değinilen 4721 sayılı Kanuna eklenen
geçici madde gereğince halen görülmekte olan davalarda da uygulanması gerekir.
Zira anılan geçici maddenin ikinci fıkrasında “(2) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 4721 sayılı Kanunun 734’üncü
maddesinde yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten
önce açılmış olan davalar hakkında da uygulanır.” hükmü bu sonucu
doğurmaktadır.
II. 7571 SAYILI KANUNLA TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI İLE İLGİLİ YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER
Kanunun 2. maddesiyle İİK 278. maddesi
değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik şöyledir:
“MADDE 2- 2004 sayılı Kanunun 278 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 278- Alışılmış hediyeler dışında, geçici
veya kesin aciz belgesinin ya da aciz belgesi niteliğinde olan haciz
tutanağının düzenlendiği yahut iflasın açıldığı tarihten önceki bir yıl içinde
yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar iptale tabidir.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama sayılır:
a) Gerçek değerine uygun olarak ivazlı olduğu
ispatlanmadıkça altsoy ve üstsoy, üçüncü derece dâhil kan hısımları, son bir
yıl içinde evlilik birliği sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece dâhil
kayın hısımları, evlat edinenle evlatlık, ortak konutta yaşayan kişiler
arasında yapılan tasarruflar.
b) Aksi ispatlanmadıkça, sözleşmenin yapıldığı
sırada, kendi verdiği şeyin gerçek değerine göre borçlunun ivaz olarak pek
aşağı bir fiyatla kabul ettiği sözleşmeler.
c) Uygun bir karşılığın sağlandığı
ispatlanmadıkça, borçlunun kendisine veya üçüncü bir kişi yararına ömür boyu
gelir sözleşmesi ya da intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler yahut ölünceye
kadar bakma sözleşmeleri.”
Yapılan değişiklik Anayasa Mahkemesinin daha önce söz konusu maddedeki “borçlunun üst soyu ve
sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımları ile gerçekleştireceği
ivazlı tasarruflara kesin olarak bağışlama sonucunun bağlanmasını ve taraflara
aksini iddia ve ispat imkanının tanınmamasını mülkiyet hakkı ve hak arama özgürlüğü
bakımından ölçüsüz bularak” iptal etmesi nedeniyle yeniden düzenlenmiştir.
Böylece daha önce
borçlunun altsoy ve üstsoy, üçüncü derece dâhil kan hısımları,
son bir yıl içinde evlilik birliği sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece
dâhil kayın hısımları, evlat edinenle evlatlık, ortak konutta yaşayan kişiler
arasında yapılan ivazlı
tasarrufların kesin olarak bağışlama olarak kabul edilmesi yerine, bu tasarrufların
bağışlama olarak kabul edilebilmesi “Gerçek değerine uygun olarak ivazlı olduğunun ispatlanamaması” şartına bağlanmıştır.
Artık bir borçlunun altsoy ve üstsoy, üçüncü derece dâhil kan hısımları,
son bir yıl içinde evlilik birliği sona ermiş olsa bile eşi ve üçüncü derece
dâhil kayın hısımları, evlat edinenle evlatlık, ortak konutta yaşayan kişiler
arasında yapılan tasarruflar her halükârda bağışlama sayılarak iptal
edilemeyecek olup, bu tasarrufların gerçek değerine uygun olarak ivazlı yapıldığının
ispatlanamaması halinde iptaline karar verilebilecektir.
III.7571 SAYILI KANUNLA İHALENİN FESHİ DAVALARI İLE İLGİLİ YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER.
Kanunun 2. maddesiyle İİK 134. maddesi
değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik şöyledir:
“MADDE
1- 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve
İflas Kanununun 134’üncü maddesinin ikinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki cümle ve dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümleler
eklenmiştir.
“Belirtilen
kişiler dışında kalan kişilerce ihalenin feshinin talep edilmesi halinde
mahkemece ihalenin feshi talebi dosya üzerinden ve kesin olarak reddedilir.”
“Teminatın
veya üçüncü fıkra uyarınca yatırılması gereken harcın yatırılmaması veya eksik
yatırılması suretiyle ihalenin feshinin talep edilmesi hâlinde mahkeme tebliğ
edeceği muhtırada, iki haftalık kesin süre içinde teminatın veya harcın ikmal
edilmesini, aksi hâlde ihalenin feshi talebinin dosya üzerinden kesin olarak
reddedileceğini bildirir. Mahkeme, süresi içinde teminat veya harç ikmal
edilmediği takdirde derhal ihalenin feshi talebini reddeder.”
Yapılan değişiklik 2004 sayılı İcra İflas Kanununun “ihalenin feshi” kenar
başlıklı 134. maddesiyle ilgilidir.
Bilindiği üzere İİK 134/2. maddesinde ihalenin feshi davası açılabilecek
haller ile bu davayı açabilecek kişiler “İhalenin
feshini 11/1/2011 tarihli ve
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 281 inci maddesinde yazılı sebepler de
dâhil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, mahcuzun resmî
sicilinde kayıtlı olan ilgililer ve sınırlı ayni hak sahipleri ile pey sürmek
suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşuluyla ….isteyebilirler.” düzenlemesine göre
icra müdürlüğünce yapılan ihaleye karşı, yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu,
mahcuzun resmî sicilinde kayıtlı olan ilgililer ve sınırlı ayni hak sahipleri
ile pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler ihalenin feshi davası açabilirler. Ne var ki,
uygulamada bunlar dışındaki kişilerin de ihalenin feshi isteği ile dava
açtıkları ve ihalenin kesinleştirilmesini haksız şekilde uzattıkları ve bu
yolla kazanç sağladıklarını esas alan yasa koyucu, madde belirtilen kişilerden
başka kişilerin açtıkları ihalenin feshi davasının dosya üzerinden yapılacak
inceleme sonucunda kesin olarak reddine karar verilmesi esasını getirmiştir.
Bundan böyle satış
isteyen alacaklı, borçlu, mahcuzun resmî sicilinde kayıtlı olan ilgililer ve
sınırlı ayni hak sahipleri ile pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler
dışındaki bir kişi tarafından açılan ihalenin feshi davası dosya üzerinden
verilecek bir karar ile kesin olarak ret edilecektir. İhalenin feshi talebine
ilişkin icra mahkemesinin bu kararı kesin olduğundan istinafı mümkün değildir.
Böylece ilgisiz kişilerin bu yolla kazanç sağlama imkanları ortadan kalkmış
olmaktadır.
Yine bilindiği üzere
ihalenin feshi davası açan kişinin satış isteyen alacaklı, borçlu, resmî
sicilde kayıtlı ilgililer ile sınırlı ayni hak sahipleri dışında başka bir kişi
olması halinde (ihaleye girip pey süren) ihale bedeli üzerinden hesap edilecek
nispi harcın yarısını peşin olarak yatırması gerekir. Yine bu kişilerce yapılacak
ihalenin feshi talebinde, talepte bulunurken, ilgili kişilerin muhtemel
zararına karşılık olmak üzere ihale bedelinin yüzde beşi oranında teminat gösterilmeleri
de şarttır.
İİK 134. maddesinin 4. fıkrasına eklenen
hükümle satış isteyen alacaklı, borçlu, resmî sicilde kayıtlı ilgililer ile
sınırlı ayni hak sahipleri dışındaki başka bir kişi tarafından ihalenin feshi talebiyle açılan davalarda
yatırılması gereken yarı orandaki peşin
nispi harcın hiç yatırılmamış veya eksik
yatırılmış veya verilmesi gereken
teminatın gösterilmemiş olması halinde, mahkemenin ihalenin feshi talebinde
bulunan davacıya “ iki haftalık kesin süre içinde teminatın
veya harcın ikmal edilmesini, aksi hâlde ihalenin feshi talebinin dosya
üzerinden kesin olarak reddedileceğine” ilişkin muhtıra tebliğ etmesini, verilen süre içinde teminat veya harç ikmal edilmediği
takdirde derhal ihalenin feshi talebini de reddetmesini öngörmüştür.
Bundan böyle ihalenin feshi talebiyle açılacak
davalarda, peşin nispi harcın hiç yatırılmamış veya eksik yatırılmış veya
verilmesi gereken teminatın gösterilmemiş olması halinde talepte bulunana bu
eksikliği gidermesi için kesin süreli ihtar tebliğ edilecek; süresi içinde
belirtilen eksikliklerin giderilmediğinin anlaşılması halinde, ihalenin feshine
ilişkin talep sırf bu nedenle ret edilecektir.
Saygılarımızla,
Taşkın & Şimşek AO
——————————–
*İşbu çalışma içerisinde yer alan
değerlendirmeler hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır. Ayrıca zaman içesinde
mevzuatta olabilecek değişiklikler nedeniyle güncel durumu
yansıtmayabilecektir. Bu sebeple paylaşılan değerlendirmelerden ötürü
Taşkın & Şimşek Avukatlık Ofisi sorumluluk kabul etmez. Paylaşıma konu
çalışma kapsamındaki soru ve sorunlarınız bakımından hukuki danışman görüşü
alınması tavsiye olunur.